top of page

Attila Kimdir?

  • Yazarın fotoğrafı: Ensar Ergök -
    Ensar Ergök -
  • 25 Oca 2021
  • 7 dakikada okunur

Attila (Latince: Attila, Grekçe: Ἀττίλα, h. 434-453), Hunlar'ın başına geçtiği 434 tarihinden,

453'teki ölümüne kadar Hun İmparatorluğu hükümdarıdır. Hükümdarlığı sırasında İmparatorluğunu dönemin Avrupasının en geniş topraklarını kaplayacak şekilde genişletti. Öldüğü zaman idaresi altındaki topraklar batıda Cermanya, doğuda Ural Nehri, kuzeyde Baltık Denizi ve güneyde Karadeniz'e kadar uzanıyordu. Attila, imparatorluğun başında olduğu zaman diliminde Hunların yanı sıra, birçok Cermen ve İranlı kabileye, Ostrogotlara, Bulgarlara ve Alanlara da önderlik etti.

Attila, imparatorluğu sırasında Batı ve Doğu Roma İmparatorluklarının en korkulan düşmanlarından biriydi. Tuna'yı iki kez geçti ve Balkanlar'ı yağmaladı, ancak Konstantinopolis'i ele geçirmeyi başaramadı. Perslere karşı yaptığı seferin başarısız olmasının ardından, 441'de Doğu Roma (Bizans) İmparatorluğu'na yaptığı akının başarılı olması, Attila'yı Batı'yı işgal etmeye cesaretlendirdi. Galya'yı ele geçirmek amacıyla Ren'i geçti ve Flavius Aetius önderliğindeki birlikler tarafından Katalon Muharebesi'nde ağır kayıplar ile durdurulana kadar Aurelianum'a kadar ilerlemeyi başardı.

İtalya'yı işgal etti ve kuzey vilayetlerini yağmaladı, ancak Roma'ya ilerlemedi. İlerleyen zamanlarda Roma'ya yönelik yeni seferler planladı, ancak 453'te öldü. Attila'nın ölümünden sonra, yakın danışmanı olan Gepid Ardarik, Hun egemenliğine karşı bir Cermen isyanı başlattı ve takibinde Hun İmparatorluğu Nedao Muharebesi ile beraber çöktü.

Attila ve idaresi altındaki Hunlar dönemin Avrupa'sında derin izler bıraktı. Dolayısıyla Attila ile ilgili metinlere Antik dönemlerden bugüne kadar rastlanmaktadır. Kendisi tarafından yapılan seferler Roma'ya fazlasıyla zarar verdi, Kavimler Göçü ile beraber bölgeye gelen Barbar akınına karşı dirençsiz kalmasına ve ardından çökmesine sebep oldu. Bu sebeplerden ötürü, etnik kökeni ve dini nedeniyle, dönemin Hristiyan tarihçileri tarafından kendisine olumsuz bir imaj verildi. Zulüm ve ölüm ile ilişkilendirdi ve ona Tanrı'nın Kırbaçı ve Tanrı'nın Cezası gibi isimler verildi. Ancak başta İskandinav ve Cermen kültürleri olmak üzere diğer kültürlerde, kendisini konu edinen Sagalarda ve Nibelungen Destanı gibi destanlarda daha olumlu bir yer kapladı. Günümüzde Macarlar ve Türkler tarafından ulusal ve kurucu bir figür olarak anılmaktadır.


Kökeni

Ana madde: Hunlar

Hunların batıya doğru ilerlerken izledikleri yol.

Hunların nereden geldiği ve diğer bozkır toplumları ile bağlantıları bugün hala tartışmalıdır. Kökenlerinin Hiung-nu insanlarının batıya göç eden bir grubuna uzanıyor olma ihtimali bulunmaktadır. Hunların, Gotları ve diğer Doğu Avrupa kabilelerini atalarının evlerinden sürmeleri 375 civarında, sonraki yıllarda Batı Roma'nın yıkılmasında önemli rol oynayacak olan Kavimler Göçü'nü ve toplu bir mülteci dalgasını tetikledi. 400'lerin başlarından itibaren Hunlar, Roma İmparatorluğu'nun yakınlarına yerleşmeye başladı ve 5. yüzyılın ilk yarısında Macaristan ovalarında kendi hükümdarlıklarını kurdular.

Dönemin kaynakları, Avrasya stepleri'nden geldiklerini ve Avrupa'da 4. yüzyılın sonlarında aniden ortaya çıktıklarını iddia etmektedir. Romalı yazarlar, Gotların topraklarına vahşi bir geyiği kovalarken ya da Kerç Boğazı'ndan Kırım'a giden ineklerinin peşinde koşarken girmiş olabileceklerini yazdılar. Jordanes, Gotların Hunları kötü ruhların ve cadıların soyundan gelen bir halk olarak gördüklerini belirtmiştir.

Öncesi

Hunlar ile dönemin Avrupalılarının ilk temasları 4. yüzyılın sonralında olsa da ilk zamanlarda Hunlar bu bölgeye sadece yağma için geliyorlardı. Bazı zamanlar Kafkasya bölgesinden veya Balkanlar üzerinden Doğu Roma topraklarına akınlar düzenleseler de bu bölgeleri yurt edinmemişlerdir. Hunların Oltu Nehri'nin doğusunu bir idare merkezi olarak kullanmaya başlamaları ilk defa Uldız zamanında olmuştu. 400 yılında Uldız, birliklerini Muntenya bölgesinden yönetmeye başladı. Uldız'ın döneminde devletin sınırları Tuna nehirinin batısına kadar uzandı.

Uldız'ın ölümünden Rua'nın yönetimine kadar geçen sürede Hunlarla ilgili bilgiler oldukça azdır. Yönetiminin başlarında Rua, daha sonra 430'da Burgundlar'a karşı bir askerî harekât sırasında ölecek olan kardeşi Oktar ile birlikte hüküm sürdü. Hunlar, 422'de Rua komutası altında tekrar çevre bölgere baskınlar düzenlemeye başladı. Konstantinopolis surlarına kadar ulaştılar ve Doğu İmparatorluğu'nu yıllık haraca bağladılar. Doğu Roma ile uzun süre savaşmalarına karşın Hunların Batı Roma ile ilişkileri oldukça iyiydi. Öyle ki 424'te Kuzey Afrika'da Hun askerleri Romalılar için savaşmışlardı. Ayrıca zaman zaman Flavius Aetius'un komutasına savaşmaları için Hun askerleri verilmişti.



Erken dönem hayatı

5. yüzyılın ilk yarısında Hunlar tarafından kontrol edilen bölgeler.

Attila'nın babası Muncuk, beşinci yüzyılın başlarında birlikte Hun İmparatorluğu'nu yöneten Oktar ve Rua'nın kardeşiydi. Bu tarz diarşi yönetimler Hunlar'da yaygındır, ancak tarihçiler bunun yerleşmiş bir uygulama mı, yoksa ara sıra mı meydana geldiğinden emin değillerdir. Ailesi asil bir soydan gelmekle beraber, bir kraliyet hanedanı oluşturulup oluşturulmadığı belirsizdir. Attila'nın doğduğu tarih ve doğum yeri kesin olarak bilinmemektedir. Panunya bölgesinde doğmuş olma olasılığı yüksektir. Doğum tarihi olarak bazı tarihçiler 395 ve 406 yıllarını göstermektedirler ancak bu tarihleri hayal ürünü bulan ve dördüncü yüzyılın son on yılı ile V. yüzyılın başlarını gösteren tarihçiler de bulunmaktadır.

Diğer bütün Hun çocuklarında olduğu gibi, Attila da bir at binicisi ve okçu olarak yetiştirildi. Raporlar, soylu bir ailenin üyesi olması sebebiyle, iyi eğitim almış birisi olduğunu göstermektedir. Ana dili olan Hunca, Hunların konuştuğu, muhtemelen Türk dilleri ailesine mensup olan bir dildi,ancak ailesi yönetici sınıfın bir parçası olduğu için dönemin gerekliliği olarak Gotların dilini de öğrendi. Priskos, ayrıca yetişkinliğinde Latince ve Grekçe de konuştuğunu ve yazdığını bildirmiştir.

Attila, hızla değişen bir dünyada büyüdü. İçinde yaşamakta olduğu halkı, Avrupa'ya daha yeni gelmiş göçebelerden oluşuyordu. 370'lerde Volga nehrini geçtiler ve Alanların topraklarına yerleştirler, ardından Karpatlar ile Tuna arasındaki Got Krallığına saldırdılar. Askeri birliklerinin temelini oluşturan atlı okçuları yenilmezlik konusunda ün kazanmış, savaş alanında oldukça hareketli savaşçılardı ve Cermen kabileleri onlara karşı koyamıyordu. Hunlardan kaçan büyük kitleler, Cermanya'dan batıya ve güneye, Ren ve Tuna kıyıları boyunca Roma İmparatorluğu sınırlarına yerleşmeye başladılar. 376'da Vizigotlar Tuna'yı geçti ve Doğu Roma'ya sığındılar. İlk zamanlarda imparatora bağlı kalsalar da kısa süre sonra Valens'e isyan ettiler ve 378'de Hadrianapolis Muharebesi'nde imparatoru öldürdüler. Çok sayıda Vandal, Alans, Suevi ve Burgund topluluğu, Hunlardan kaçmak için 31 Aralık 406'da Ren Nehri'ni geçerek Batı Roma kontrolündeki Galya'yı işgal etti. Roma İmparatorluğu 395'ten beri ikiye bölünmüştü ve biri Batı'da Ravenna'dan, diğeri ise Doğu'da Konstantinopolis'ten olmak üzere iki farklı hükûmet tarafından yönetilmekteydi.

Alanlar ile savaşan Hunlar. Peter Johann Nepomuk Geiger, 1873.

Hunlar, etnik açıdan çeşitli halklardan oluşan bir seçkin grubun iradesiyle belirlenen belirsiz sınırları olan geniş bir bölgeye hükmetmekteydi. Bu halklardan bazıları Hunlar olarak asimile edilmiş olsa da, birçoğu kendi kimliklerini korudu ancak Hun hükümdarının hakimiyetini kabul etti. Hunlar, Batı Romalıların yaşadıkları birçok sorunun dolaylı kaynağı konumundaydı, çeşitli Cermen kabilelerini Roma topraklarına sürüklemişlerdi. Ancak iki imparatorluk arasındaki ilişkiler yakın ve samimiydi. Romalılar Hunları paralı asker olarak Cermenlere karşı kullanmış ve hatta iç savaşlarında dahi Hun askerler yer almıştı. Bu sayede gaspçı Joannes, 424'te III. Valentinianus'a karşı topladığı orduya binlerce Hun askeri alabilmişti. Bu operasyonu daha sonra Magister militum olacak olan Flavius Aetius yönetti. Romalılar ile Hunlar arasındaki bu ittifak 401'den 450'ye kadar sürdü ve Romalılara çok sayıda askeri zafer kazandırdı.Hunlar, Romalıların kendilerine haraç ödediğini düşünürken, Romalılar bunu sunulan hizmetler için yapılan ödemeler olarak görmeyi tercih etti. Attila, amcası Rua'nın başta olduğu sırada, reşit olduğu dönemde Hunlar büyük bir güç haline gelmişti. Konstantinopolis Patriği olan Nestorius, bu konuda duyduğuu üzüntü ve endişeyi şu sözlerler belirtmişti: "Onlar (Hunlar), Romalılara hem efendi hem de köle oldular".


Tahta Geçiş

Bleda ve Attila

434 yılında, Rua'nın ölümü, birleşik Hun kabilelerinin idaresini kardeşi Muncuk'un iki oğlu olan, Attila ve Bleda'nın ortak idaresine bıraktı.[34] Hun kabileleri başa geçecek kişiyi sadece miras yolu ile değil, aynı zamanda varisin askeri, diplomatik ve ekonomik kabiliyetlerine de bakarak belirliyordu. Dolayısıyla, Rua'nın ölümünün ardından tahtın devredilmesi muhtemelen barışçıl bir süreç olmamıştı. Attila ve abisinin tahta geçmesinin ardından, Rua'nın yeğenleri ve hatta çocukları olabilecek Mamas ve Atakam adındaki iki aile üyesinin bazı Hun soyluları ile birlikte Konstantinopolis'e kaçmış olması bu sebepten ötürü olabilir. Daha sonraları Attila ve Bleda, Doğu Romalılarla bu Hun kaçaklarının -muhtemelen yönetimde hak iddia edebilecekleri endişesi ile- teslim edilmesi için defalarca talepte bulunacaktı.


Doğu Roma seferi

Ertesi yıl Attila ve Bleda, imparatorluk heyeti ile Margus'da bir araya gelmiş ve avantajlı bir anlaşmaya varmışlardı. Ayrıca anlaşma Hunlara özgü bir şekilde at sırtında yapılmıştı. Doğu Romalılar, kaçakları iade etmeyi, önceki 350 Roma poundu (yaklaşık 115 kg) altın haraçı ikiye katlamayı, pazarlarını Hun tüccarlarına açmayı ve Hunlar tarafından esir alınan her Romalı için sekiz Solidi fidye ödemeyi kabul etti. Anlaşmadan memnun kalan Hunlar, Doğu Roma İmparatorluğu sınırlarından ayrıldılar ve belki de imparatorluklarını sağlamlaştırmak ve güçlendirmek için Alföld'deki evlerine döndüler. II. Theodosius, bu fırsatı Konstantinopolis'in duvarlarını güçlendirmek, şehrin ilk deniz duvarını inşa etmek ve Tuna boyunca sınır savunması oluşturmak için kullandı.

Sonraki birkaç yıl boyunca Hunlar, Sasani İmparatorluğu'nu işgal ederken Roma'nın görüş alanının dışında kaldılar. Ancak Ermenistan'daki bir karşı saldırı, Attila ve Bleda'yı fetih planlarından vazgeçmeye zorladı. 440'lı yılların başlarında Hunlar, Theodosius'un taahhütlerini yerine getiremediğini ve Margo Piskoposunun Tuna nehrini geçip kuzey kıyılarındaki Hun mezarlarını tahrip edip yağmaladığını iddia ederek Bizans İmparatorluğu'na saldırdı. Tuna'yı geçerek nehir üzerindeki kaleleri yerle bir ettiler.

Roma İmparatorluğu'nun başka bölgelerinde yaşanan olaylar geçici olarak Konstantinopolis'in dikkatini dağıtmıştı. Hunlar Tuna boyunca şehirlere saldırırken, Genserik liderliğindeki Vandallar Batı Roma eyaleti Afrika'yı ve başkenti Kartaca'yı ele geçirdi. Kartaca, Batı İmparatorluğu'nun en zengin vilayeti ve Roma için ana besin kaynağıydı. Ayrıca Sasani Şahı II. Yezdicerd 441'de Ermenistan'ı işgal etti.

Romalı birlikler, Afrika'daki Vandallara karşı bir sefer düzenlemek için Balkanlardan ayrılmış ve Sicilya'ya yollanmışlardı. Bu durum, Attila ve Bleda'nın önündeki Balkanlar'ı tamamen savunmasız bıraktı. Hun ordusu sınır bölgelerindeki şehirleri yağmaladı. Singidunum, Sirmium ve civar şehirleri ele geçirdi. Ardından ateşkes ilan edildi ve 442 yılı boyunca ateşkes devam etti. Bu süre içerisinde Theodosius, askerlerini sınırlara geri getirme ve gelecek saldırılara karşı hazırlıklar yapma fırsatı buldu. 442 yılında Theodosius, Sicilya'daki birliklerini geri çağırdı ve Hunlara karşı koyabilmek için büyük miktarda yeni para tertipledi. Bütün bu hazırlıkların ardından Hunları yenebileceğine inanan Theodosius, Attila ile Bleda'nın taleplerini reddetti.

Doğu Roma İmparatorunun kendilerine karşı çıkması üzerine Hunlar 443 yılında tekrardan hakarekete geçti. Romalılar, bu saldırılar sırasında ilk defa Hunların Koçbaşı ve Kuşatma kulesi kullandıklarına şahit oldular. Hun birlikleri Ratiara ve Naissus şehirlerini başarıyla ele geçirdi ve halkı katletti. Naissus'u kuşatmadan bir süre sonra ziyaret eden Priskos, şehirde gördükleri ile ilgili şunları söylemiştir, "Naissus'a vardığımızda şehri yağmalamış ve terk edilmiş bulduk; kiliselerde sadece birkaç hasta insan yatıyordu. Nehirden kısa bir mesafede, açık bir alanda durduk. Nehir kenarındandaki bütün bölge savaşta öldürülen adamların kemikleriyle doluydu. "

Nišava boyunca ilerleyen Hunlar, daha sonra Serdica, Philippopolis ve Arcadiopolis'i aldı. Konstantinopolis'in dışında Aspar tarafından kumanda edilen bir Roma ordusuyla karşılaştılar ve yapılan muharebede Roma ordusunu yok ettiler. Ancak şehire ilerlemek istediklerinde Hunların elinde başkentin çifte duvarlarında gedik açabilecek bir imkan yoktu ve geri çekildiler. Buna rağmen, Callipolis yakınlarında ikinci bir Roma ordusunu daha yendiler.

Etkili bir direniş gösteremeyen Theodosius, yenilgiyi kabul ettiğini bildirmek için Anatolius'u barış şartlarını müzakere etmeye gönderdi. Varılan yeni anlaşmanın koşulları öncekinden çok daha sertti: İmparator işgal sırasında antlaşmanın şartlarına uymadığı için ceza olarak 6.000 Roma poundu (yaklaşık 2000 kg) altını vermeyi kabul etti; yıllık haraç üç katına çıkarıldı ve 2,100 Roma poundu (yaklaşık 700 kg) altınına yükseltildi; ve her Romalı mahkum için 12 solidi fidye ödendi.Taleplerinin karşılanması üzerine Hunlar tekrardan kendi topraklarına geri döndüler.

ATTİLA ve BLEDA


 
 
 

Comments


Drop Me a Line, Let Me Know What You Think

Thanks for submitting!

© 2023 by Train of Thoughts. Proudly created with Wix.com

bottom of page